|
16.2.09 |
üç kişilik aşk’a dair |
bir adanın kenarında uçurumun ardında sevişir gibi yapardık da
inandıramazdım seni bir türlü
ıslaklığımı çiğ düşmüş yapraklarla karıştırırdın
inanmazdın alnından dökülen güneşle beslenen göğsünde kıpkırmızı güller taşıdığına her dokunuşumun rüzgarın teması kulağına üflenenin rüzgarın fısıltısı olduğuna
ihtirasını bir röntgencinin varlığıyla karıştırırdın (sonra ellerimize alıp taşları sonsuz bir bosluğa deliler gibi hiç durmadan yağdırırdık)
teninin sıcaklığı bir tinercinin kendini yakışından olmalıydı (ve mumlar yakılırdı bir bir aya yorgi’de sana ibret olsun diye)
bu sessizliği bozan uğultular iç geçirişine denk düşerdi dünyanın tüm serserilerinin
ve taylorist üretimin gürültü kirliliğiydi yureğimizdeki çarpıntılar
oysa onlar anlamadılar o cok bilmiş gözü doymamış yabancılar
anlayamadık arkamızda pasaklı şahitler bırakmanin gerekliliğini her kirli öpüşmenin ardından
ey üç kisilik özgün aşklarımın başrol oyuncusu nasıl uçarsın şimdi yüreğin incinmeden hüznün birikmeden kanadın kırılmadan bu kahpe diyarlarda
ey canım, balığım ve ekmeğim hay sen bildiğini okuyasın!
sincerely, vulgar |
posted by Tolga @ 8:10 PM |
|
|
|
|
|
|